#veda değil kesip atmak
Explore tagged Tumblr posts
1siirsever · 7 months ago
Text
Kimse kendisine ait olanla vedalaşamaz.
22 notes · View notes
anavataninkaranliktir · 4 years ago
Text
Gecenin karanlığı göğüs kafesimi ezip geçerken, aklımı aydınlatmakta. Ve gül açmış bahçelerim soluyor birer birer. Çocuk ruhumun çığlıkları yeni yetme sakallarım ve yorgun gözlerimin gölgesinde kalıyor her geçen gün. Hayatın silsilesine kapılıp giderken yanakları aldığı hediyeden kızaran ufak tefekliğim, şimdi yediği gerçekliğin tokatları ile ağzına dolan kanı tükürüyor bir hınç ile. Ruhumun dans etmeyi tercih etmek yerine oturup da düşünmeyi ve boşlukta süzülmeye yeltendiği alkol komalı gecelerde farketmiştim bana bu aklın hayatı zindan edeceğini. Öfkesini dindirse insanlığa, aklını usturamamanın yorgunluğu ile şeytanlarıyla kumar oynayan bir adama dönüştüm. Gözlerimden dolup taşan yaşların kuruduğu zamanların habercisi olduğunda lise yıllarımın sonu, büyüdüğümü anladım. Büyümek zorunda kaldığımı. İçime atmak ile yükümlü idim içime dolanları. Ve bir gün içime dolanlar dolup da taşacak, gözlerimin tam da ortasındaki karadeliği var edecekti. İrislerine galaksiler sığdırdı insanoğlu. Rengarenktiler. Rengarenkler. Işık saçtılar. Ve ben, irislerimi koca bir karadeliğe dönüştürmekle meşgul idim evrenler yutar iken. Sanırım şimdiki zaman için yaşamaya ayarlanmış hayatları zamandan ve mekandan bağımsız düşünmenin beni ulaştırdığı duru bir burgunluğa yakıyorum sigaramı. Günlerin 24 saate sığmadığını yaşamak için çok geç kaldığımda, bir de yaşamak için çok fazla çaba sarfettigimde anladım. Varlığım garson boy bir teraneden ibaret. Ve var edenin kaygısını içimden attığımdan beri yaşama var gücüm ile sarılmak istedim. Geç kalmışlıkların adamı olduğumu aldığım tek bir nefesi dahi içime geri çekemediğim akşamlarda anladım. Başım dönüp dururken yıldızlara yaklaşıp onları yutmak için yeltenen göz bebeklerimdeki kara deliği zor tutuyorum. Günübirlik yaşamların telaşı ile canlı hisseden bu koca şehirlerin sessizliğe büründüğü saatlerde anlamak zor değil aslında ne kadar da geçici hırsların peşinde koşan birer timsah olduğumuzu. Savaşların ve gözyaşlarının dinmediği coğrafyalarda ölüm kalım savaşı verenler ile, bir alkol komasında yıldızları seyredebilecek kadar lüks bir lanetle ince kaygılar güden insanları var eden bu evrenin karmaşası.
Kaybolup gitmelere gebeyim. Gecenin karanlığında suratıma çarpan loş led ışıkların altında sevişmeye. Yağmurun dünyaya bulaşmış kan lekesini yıkamak için çabaladığı saatlerde sigaramı yakmaya, külüstür bir kamyonet ile gün batımına sürerken bir motel tabelasında yorgunluktan sızıp kalmaya... En nihayetinde beni şimdiki zamanda hissettirecek her şeye gebeyim. Çünkü zamanın uçsuz bucaksız genişliğinde volta atan aklımın üstüme saldığı şeytanlardan korkan bir çocuk var içimde. Başa çıkmak için gündüzlerini nefessiz kalana kadar yaşayıp, gecelerini bir kenarı atmak için sızmaya çalışan varlığım.
Bu yüzden yıldızlar, barlar ve moteller, insandan uzak ıssız koylar, vapurlar ve loş ışıklar, naif gülümseler birer imgeden ibaretler. Okuduğum kitaplardan daha çok aklımı aydınlattığından beri esintili bir Kadıköy akşamı, beni ben eden ne varsa hiçbir kadim kitabın ve ideolojinin, gelmiş hiçbir dilin tasvirine sığmayacağını anladım.
Gelip geçecek, yok olup gidecek, bu dünyada yaptıkları ile tanınacak, ama kendini tanıyamadan buraları terk eden biri olacağım. Cevaplarımı evrenin uçsuz bucaksız köşelerinde saklı durduğuna, keşfedilmemiş bir dilde durduğuna inanmak istiyorum.
Beni bu lanetin lütfu ile onurlandıran Tanrının soytarısı gibi hissediyorum. İp üstünde yürüyüp, gündüzün ve gecenin dengesini sağlamak için bir hengameye atılmışım. Tarihin en şanlı ordularının diktiği cesetler dolusu gökdelenlerin tepesinde duran komutanlar gibi, arkamda bırakıp, gündüzlerimin refahı için çiğnemeye mahkum edildiğim,törpülediğim ne varsa ayaklarımın altında ezilen, kendimden kalan parçalara çarpıyor gözüm. Geçmiş zamana sığdırıp veda etmek zorunda kaldığım benim o biraz buruk karmaşalarım.
Uzatmanın manası yok. İsmet Özel'in dediği gibi. Urlar çıkıyor içimde, tenimde. Dolup taşıyor. Ve kesip atıyorum. Kör bir bıçak sanırım elimdeki. Göremiyorum.
İyileşemiyorum.
Entropi. Var olmanın kuralında varlığımı kaybetmeye olan hükmüme karşı gelemiyorum. Kıldan ince bir boyun, kılıçtan keskin bir aklı ayakta tutuyor. Savaşmak istemiyorum.
Deliliğin ufkundan duyulan uğultunun sahibiyim.
Anlam aramana gerek yok. Çünkü ne olup bittiğini ben de bilmiyorum.
5 notes · View notes
ayadam · 5 years ago
Note
Kendini bana tanimlar misin?
Bu nasıl bi gece.Gerçek hayatımı gecelerde yaşayacağımı öğrendiğimde gündüzlere veda ederken içimde en ufak bir üzüntü yoktu.Gecelere hapsolmaktan keyif aldım. Hayır hayır, sadece kendimi ait olduğum yerde hissettim.Hiç bir şeyi umursamadığım bir gecede, bir şeyler doğru değilmiş gibi hissettirmeye başladı. Ruhumun derinliklerinde şeytani bir şeyler vardı. Hiç savaşmak istemediğim bir kötülük. Önce yendiğim karanlık korkum geldi aklıma. Sonra yalnızlık korkum. Bu kötülük korkuların ötesinde. Rahatımı bozmayan bir şey var içeride.Yürüdükçe farkettim. En karanlık, en boş sokakları tercih ediyorum. Gündüzleri kimsenin farketmediği bir şeylerden kaçıyor insanlar. Ben üstüne gidiyorum. İlk o zaman dedim, ben delirmeye başlayacağım. Hazır kendimdeyken bir şeyler yazayım dedim, olmadı. Kimseye haber veremedim.Geceler uzadıkça uzadı. Karanlığın içinden o sesi duydum. O şeytani ses. İç ürpertici sonsuz bir huzursuzluk hissiyle beraber. Elini uzattı, dokunmak için en ufak tereddüt etmedim. Gecenin yaratıklarıyla tanıştım. Işıktan nefret eden korkunç şeyler. Yüzüme bakıyorlar. Aralarında yaşayacak kadar rahat hissettim. Gündüz hiç bir tuhaflık yok, geceleri aralarına karışıyorum.Ruhumun derinliklerinde bir kötülük, ah ne şeytani bir duygu kontrolümü ele geçirmeye çalışıyor. Karşı gelmenin bir anlamı yok. Gecenin tüm yaratıklarının arasında kontrolümü tamamen kaybederken, içimde en ufak bir huzursuzluk yok.Hayat benim bildiğimin dışına çıkmaya başladı. Gözümü bir açıyorum, İzmir’deyim. Tekrar açıyorum Ankara’dayım. Tekrar açıyorum İstanbul, tekrar açıyorum Bursa’dayım. Ve gözlerimi kapatıyorum. Çok açmanın bir anlamı yok.Hayatımın yarısını ben yaşıyorum, yarısında kontrolümü şeytani bir dürtüye veriyorum. Bu gecelerin bir sonu yok. Gündüzleri her şey normal, geceler bir şeyler oluyor.Zaman içinde alıştım hayatımı tek kişi olduğumu sanmadan yaşamaya. Bir yanım dokunanın elini kesecek kadar karanlık. Kararlarımı kendim vermiyorum, kendimi tanıyamıyorum, nasıl hissettiğimi bilmiyorum.Bu sorunu çözmeye karar verdim. Evdeki tüm aynaları kaldırdım, çöpe attım, kırdım. Kendimi görmemem gerekiyor. Ne adım, ne yaşım, ne doğum yerim, ne görüntüm bana aitmiş gibi hissettiriyor. Neye dönüştüğüm hakkında bi fikrim yok.Yine o şeytani gece, bir zamanlar korkacağımı tahmin eden gecenin yaratıkları yanıma yaklaşmaya korkuyorlar. Çatık kaşlarımdan gözlerim görünmüyor. Ne kadar kötü olursam, o kadar kendimi ait olduğum şeye dönüştüğümü hissettim.Ve o gün geldiğinde, ben daha hiç bir şey anlatmadan kendisi söyledi, sen bu dünyadan değilsin dedi. Beni tanımlamak için kurulan en mantıklı cümle gibi geldi bana, gülümsedim. Neler söyleyeceğini merak ettiğim biri var en azından.Bir gün aynaya baktığımda, 1 senede 3 yaş yaşlanmış olduğumu gördüm. Ne kadar çok hayat yaşamaya çalışırsam o kadar hızlı tükeniyorum. Ama vazgeçeceksem, gündüzlerden vazgeçerim.Ve yine gece, ruhumdaki tüm karanlığı, içimdeki şeytani duyguya emanet edip gecenin yaratıkları arasına karışan kontrolsüz bir şey görüyorum kendime baktığımda. Kendimi kaybettiğimde etrafımdakileri ne kadar korkuttuğumu gördüm. Zevk alıyorum. Gündüz olan hiç bir şeyden almadığım zevki her gece alıyorum. Işıkları olmayan bir sokakta, ay ışığından yansıyan gölgem gündüzleri görebileceğin bi şey değil. Parmağımı kesip odamın duvarına kanla yaptığım resimleri veya sigara külüyle duvara çizdiğim notaları da göremeyeceksin.Buraya, kendinden vazgeçmeden gelemezsin. Buraya savaşarak gelemezsin. Buraya korkarak gelemezsin. Cesaretini toplayarak da gelemezsin. Buraya ait olmadan buraya gelemezsin. Ruhumun derinliklerindeki şeytani duygular beni taşıdı gecelere, bu gecelerin bir sonu yok. Gündüzleri her şey normal.Beni mi istiyorsun? Beni bir şeylerden korkarken mi görmek istiyorsun? Benim sonuna ulaştığım yol yönünde bir adım atmak zorunda kalsa intihar edecek insanlarla dolu etrafım. Şimdiyse kafamdaki en büyük soru, sırrımı sadece bir kişi bilecek ya da hiç kimse bilmeyecek. Hangisini seçmeliyim? Eğer birine söylemeyi seçersem bir daha asla eskisi gibi güçlü olmayacağım, kimseye söylememeyi seçersem bir daha sırrımı vereceğim biri olmayacak yanımda. Belki de bu kararı da kontrolümü kaybettiğim gecelerden birinde vermeliyim. Fazla konuştum, şimdilik bu kadar.
18 notes · View notes
bluepoops · 2 years ago
Text
sana veda etmem gerekeceğini hiç düşünmezdim, bunun paranoyaklığa varabileceğini. oysa fark etmemiştim bile seni, nasıl tanrılaştırabildim sonrasında,sonrası bana ait. bu sevgi, bu umut ihtimaller hayaller hepsi bana ait. bizi düşlerken kurduğum her şey senin yıktıkların da dahil, bana ait. ama gerçekte olmayan bir şeyi insan alıp da parçası haline getirene dek emek verdiğinde, tıp dilinde obsesyona çevirdiğinde heralde, bırakmak da değil bu sanki kesip atmak. 
anlatmazsam sanki, tutsam içimde zehirleyecek beni. ve iç organlarım da dahil bu zehirle kaplıyım sanki. biraz daha ilerlerse büsbütün ele geçirecek bir zehir gibi sana olan sevgim. öyle aşk diye yüceltemem de bunu, saf bir şey bu beslediğim. hani bir gün yüzüme bağırdığın masum sevilme isteğin, avcunun içindeydi ama görmedin. bi ara kafamda o kadar dışardaydı ki gözün, dışarıya benzemek için zorladım kendimi. ben öyle senin gibi iyi oyuncu falan da değilim, gülüşümden belliydi ait olmadığım bir yerde mutlu olmaya çalıştığım. gün be gün ortadaydım, her hareketim yanlıştı, her duruşum, sözlerim yaptığım işim. o kadar beğenmiyordun ki beni, görünmez biri gibi hissettim kendimi. sonunda odasına geldiğinde, belki sigarasını sardığında, şarabını koyduğunda yazmaya dürtüyordu bir şey onu.sonunda yazamayacak hale gelene dek, ve her gün yere çöküp ağladığında yanında olamadığı kendine şefkatinden gittiği her yer savaş meydanıydı sanki. düşünmeden savundu kendini, dokunamadığı o halini. 
affettim sonra, kendimi o hale getiren beni. her şey kafamdaydı çünkü. başkalarının beni bildiği kişi olamayacak kadar bilmiyordum kendimi. yıkıp tüm algıları yeni bi ben inşaa ettiğimde, sen oraya ait olmaktan çıktın. evet hala, çok afilli seviyorum seni. kimseden bir parça kendime kabul etmeyerek, senin olduğun herhangi bir hücreme başka duygu sokmayarak, ilkel ama yüce bir sevgi büyüttüm kendi kendime. sana veda etmek, içimdeki umutsuz çocuğa da, doğmamışına da veda etmek gibi. umutsuzluğu kabul etmek, yenilmek gibi. yenildiğimi kabul ediyorum. benden büyüktü bu dert ve artık hiçbirini sırtımda taşımıyorum.
1 note · View note